Likya Yolu Haritaları, günceler, rota bilgileri, Likya Yolu GPS bilgileri, diğer tüm yazılara sayfanın üzerindeki MENÜ sekmesinden kolayca ulaşabilirsiniz

Likya Yolu'nda İsveç'li konuklar - Yedinci Gün - Alınca-Sidyma - 07 Mayıs 2015

Sabah erkenden kalkarak güne başlıyoruz.Hatta ekibin en erkencileri Altuğ ve Rahmat oluyor. Sabah erken kalkan Altuğ hızlıca çantasını toparlıyor ve güneşin Yediburunlar üzerine doğru yükselecek sabah güneşinin doğuşunu seyretmek üzere fotoğraf çekmeye çıkıyor. Bu bölgelerde güneş sahilleri ve burunları yavaş yavaş ve usulca aydınlatır. Seyretmenin keyfi başkadır.

Sabah kahvaltımızın ardından yeniden valizlerimizi aracımız için hazırlayarak saat 08:30’da yola çıkıyoruz. Bugün hedefimiz Boğaziçi Köyü üzerinden Sidyma.

Çok kısa süren bir asfalt inişinden sonra Gartarası bölgesine doğru ilerlemeye başlıyoruz. İşaretler belirgin. Effat’ın dizlerindeki protez sebebiyle -özellikle inişlerde oldukça ağrısı olacağını bildiğimizden- en arka grup biraz daha yavaş yürümek zorunda.

İnişimiz biraz uzun ve kayalıklı. Sakin sakin iniyoruz ve ön grubu da çok bekletmemek için Altuğ önde giden ekipten belirli yerlerde kısa molalar vererek aranın açılmamasını rica ediyor.

Derin sayılabilecek vadinin neredeyse tabanına kadar inmemiz gerekiyor. Hemen aşağıda Cennet (Balartlı) Koyu’nun muhteşem manzarasını ve ileride Kalabantia’nın (İnsuyu) bulunduğu koyu seçebiliyoruz. Deniz o kadar durgun ki ilkbahar rüzgarının taşıdığı polenler suyun üzerinde usulca yatıyor.


Sabah 05:30'da kalkanlar güne
erken hazırlanmaya başlıyor.

Sabah güneşi Yediburunlar arkasından yükselmeye başlıyor.

Yavaş yavaş aydınlanıyor ortalık.

Bayram'ın yerinden çekilen bu fotoğrafta
aşağıda görünen düzlük de kardeşi Ömer'in yeri.
Girişte tabelalarını görebiliyorsunuz.

Çatısı görünen ev Ömer'in yeri.
Kamp atmayı düşünenler Ömer'in yanındaki
 düzlüklerde de konaklayabilir.

Alınca'nın yollarından aşağıya doğru ineceğiz.
Sonrası yeniden patikalar.

Bayram'la hatıra. Kendisine teşekkür ediyoruz.
Ekipten öneri ve tavsiyeleri de dinledi sağolsun.

Yola çıkıyoruz.

Kısa bir süre asfalttan yürüyeceğiz.
Sonrası Gartarası'ndan aşağıya doğru patikalardan vadiye iniş.

Öncü ekip.
Christofer, Shafagh ve Behjat

Asfalttan çıktık.
İniş yapacağımız patikalara doğru ilerliyoruz.

Manzaraları seyrederek yola devam ediyoruz.

İnişimiz sol taraftan başlıyor. 

Başta patika gibi gözükse de biraz daha indikten sonra taşların
üzerinden sekeceğiz. yağmurlu zamanlarda
buralarda dikkatli olmak gerekiyor.

Matze'nin asası: Matze de Kabak'tan yola çıkarken kullanmaya
başladığı doğal batonu elinden bırakmıyor.

İnişimiz devam ediyor. Bu arada durgun su üzerinde
çam polenleri göze çarpıyor.

Arka gruptan ön gruba fotoğraf çağrısı.
Bu bölgelerde işaret sorunu yok.
Kayalar üzerinde görülebiliyor zaten.
Buralarda işaretler haricinde kendi yolunuzu belirlemeye kalkmayın.

Cennet Koyu aşağıda görünmeye başlıyor.

Denizin dibinde değiliz ama manzara
sanki sahildeyiz izlenimi veriyor.

Taşlardan sekerek inişimiz başladı. Effat için bu daha da zor tabii.
Dizlerinde protez var malum.

Aşağıya doğru inince Fethiye Alternatif Yürüyüş parkurlarının levhası
ile karşılaşıyoruz. Bu bölüm Kabak-Cennet Koyu-Kalabantia parkuru.
Görüldüğü üzere birçok bölümde Likya Yolu ile kesişiyor.
Bu bölgede uzun süreli tatile gelenler için alternatif imkanı sunuyor.

Çoğu zaman manzara seyretmek ve fotoğraf için duruyoruz.

Effat'ın dizleri ağrısa da azimle devam yürümeye ediyor.

Cennet (Balartlı) Koyu

Cennet Koyu ve İnceburun.

Yol boyunca çok sayıda yabancı yürüyüşçü ile karşılaşıyoruz. Hava sıcaklığı da yürüyüş için çok uygun.

Vadi içerisine doğru girdikçe Gartarası’nın kayalıklı, çarşaklı dik inişleri yerini daha sakin bir patikaya bırakıyor. Vadi tabanına ulaşıp karşı yamaca geçmemiz saat 09:45’i buluyor. Grubun en yaşça en büyüklerinden Effat’ı burada azminden dolayı tekrar kutlamak lazım.

Tam burada bir su terfi istasyonu var. Suyu da içilebilir. Su bol olduğu zamanlarda açıkta suyu bulabilmek mümkün ama olmadığı bir zamana denk gelinebilir. Dolayısıyla burada su olabileceğinin garantisi olmadığından bu arayı yürüyüşçülerin suları dolu olarak geçmelerinde fayda var. Yukarıda Osmanlı sarnıcının bulunduğu Sancaklı mevkiinde su kaynağı var zaten.

2011'de Likya Yolu yürüyüşümüze ithafen bu poz.
Yıl 2011. işte link işte foto

İçerilere doğru girdikçe kayalıklar yerini patikalara bırakıyor.
Bu arada yol boyunca yürüyüşçülerle de karşılaşıyoruz.

Özellikle keskin ve dik inişler Effat için daha zor.

Arka ekip vadinin dibine ulaşıyor.

Vadinin dibine ulaştık. Son adımlar.

Su istasyonunda kısa bir mola. Herkesin keyfi yerinde.
Su bolluğuna bağlı olarak burada her zaman su bulunmayabiliyor.

Sancaklı'ya doğru çıkışımız başlıyor.

Meşhur düz taş. Bu arada bu kadar büyük reklam yapmaya
ne gerek var diye soruyoruz birbirimize.

Buraları yürüyenlerin unutamayacağı meşhur düz taş.
Aşağısı dimdik uçurum.

Taşın dibinden manzara.

Yürüyüşe devam ediyoruz.

Cennet Koyu tarafına son bir bakış.
Buradan sonra yamacın arka tarafına doğru geçeceğiz. 

Vadinin dibinde gölgede verdiğimiz 15 dakikalık bir dinlenmenin ardından bu sefer çıkışımız başlıyor. Bol ağaç olmasına rağmen manzaranın da olduğu keyifli bir çıkış. Burada sandal ağaçları da karşımıza çıkmaya başlıyor. Parfüm ve tütsü yapımında kullanılan bu ağaç aslında oldukça kıymetli.45 dakika kadar süren sakin çıkışımız sonrasında arkamızda bıraktığımız vadinin arkasındaki yamaca, yani düzlüklere ulaşıyoruz. Çevrede tarlası ile uğraşan köylüler gözümüze çarparken bazısı ile selamlaşıyoruz. Hatta birisi de 2016’da buraya çay, gözleme satan küçük bir işletme yapacağını söylüyor. Yerel işletme her zaman iyidir.

Tarlalar arasından yürüyüşümüz, Sancaklık koyu ve İnceburun manzarasını seyretme, yol üzerinde küçük kavanozda bal satan köylü ile sohbet ve bal almamızı da hesaba katarsak yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle Gey-Sidyma ayrımında bulunan birçok yürüyüşçü tarafından bilinen sarnıca saat 11:15’te ulaşıyoruz. Ekip bu sarnıcı dikkatle inceliyor.

Sarnızcın olduğu bölge Sancaklı mevkii. Deniz tarafına (sağa) doğru ilerlersek Gey Köy, asfalta doğru yani sola doğru ilerlersek Boğaziçi ve Sidyma. Tam asfalt çıkışında buz gibi akan bir çeşme var. Gey’e devam edecekler bile yollarını 5 dakika kadar Sidyma yönüne değiştirerek hemen asfaltın girişinde su temin edebilirler.


2011'e göre kıyaslandığında turizm buralarda da
canlanmaya başlamış. Zaman zaman kayaların üzerinde
koca koca reklamları görsek de bunlar daha masum zira
yakınlarda bir market olduğunu bilmek güven veriyor.

Vadiyi arkada bırakıp Sancaklı'ya doğru ilerliyoruz.

Özellikle Effat için patikalar daha yürünür hale geldi.

Aşağıdaki düzlük ve traktör yoluna doğru iniyoruz.

Zorlu vadi yürüyüşünün ardından bizi harika
bir Yediburunlar manzarası karşılıyor.

Buradan yola manzara seyetmeden dümdüz devam etmek ayıp olur.

Likya Yolu: Yerli yabancı, yaşa bakmadan
herkesi yürütebiliyor.

Sancaklı'ya doğru yaklaşıyoruz.
Buradan da yol üzeri bir köylüden bal aldık.

Sancaklı Mevkii'ne ulaşıyoruz. Gey ve Sidyma ayrımı burada.

Matze annesinin resim çalışmaları için
bu sarnıcın bol bol fotoğrafını çekti.

Deniz tarafına doğru gidildiğinde Gey Köy,
asfalt yol yani iç tarafa doğru gidildiğinde Sidyma.
Likya Yolu için önemli sayılabilecek bir yol ayrımı.

Sarnıç'tan sonra sola (içeriye) saparak asfalta ulaşıyoruz.
Tam burada yaz kış akan bir su kaynağı var. Gey Köy tarafına
gidecekler bile buradan su temin edip geri dönebilirler.

Altuğ ekibin yorulacak olması ve Boğaziçi’ne doğu asfalttan 3-4 km. yol yürüyeceğini de düşünerek Boğaziçi Köyü’nde çay demlettiriyor Tan Büfe’ye. İnsanları tanıyor olmak güzel birşey. Samimi bir selam, kısa bir sohbet yıllar geçse de her iki taraf için de unutulmuyor.

Asfaltın hemen başında, çeşmenin karşısında, 15 dakikalık kısa bir yeme-içme, su ve nefeslenme molası veriyoruz. Saat 12:00’de yola koyuluyoruz.

Boğaziçi’ne kadar bu asfalt yoldan devam ediyoruz yürümeye. Yol o kadar düz ki öncü grup da 300-400 metre kadar ileride görülüyor. İlkbahar’da bile asfalt üzerinde hava bu denli sıcakken yazın buranın nasıl olabileceğini hayal bile etmek istemiyor insan.

Avlankaya tepesinin eteklerinden yaptığımız yürüyüş boyunca çevredeki evleri, tarlaları ve asırlık zeytin ağaçlarını inceliyoruz. Saat 13:00’te Boğaziçi Köyü’nde bulunan Tan Büfe’ye ulaşıyoruz. Burada bir saatlik mola vereceğiz. Burası genelde Sidyma’ya tırmanmadan önce birçok yürüyüşçünün en azından buz gibi suyunu içtiği bir bakkal. Çay, kahve, bira herşey var. Zaten buraya geldiğimizde de başka turist grupları da oturuyordu.

Likya Yolu’nun Almanca kitabında yürüyüşçüleri genelde Gey üzerinden yürütüyor ve Sidyma’ya alternatifi bir iki satır ile yer alıyor ancak son gecemizi geçireceğimiz Dodurga Köyü, yani eski adı ile Sidyma hem likya hem de Roma kalıntılarının görülebildiği çok etkileyici bir yerleşim.

Molamız sırasında buz gibi su ile ayaklarımızı yıkıyoruz ve kendimize geliyoruz. Bu son gün yürüyüşümüz diğer günlere göre biraz daha yorucu olduğu tüm ekipten anlaşılıyor. Zaten asfalt yolda kısa bir yürüyüş bile enerjinin çoğunu götürüyor. Asfalt yol ancak oldukça tenha bir köy asfaltı. Akıllara şehirlerarası yollar gelmesin.


Asfalttan yürüyüş başladı. Hedef Boğaziçi Köyü.
Asfaltın ilk bölümleri Avlan Mahallesi.

Güneş tepemizde ama yaz gibi değil.
Güneş kuvvetli olmasa da zamanla yoruyor.

Avlankaya Tepesi

Mola işaretlerini sadece göz hizasında değil, yerlerde de aramak lazım.

Yol boyunca yürüdükçe çevre evlerden su isteyebilirsiniz.

Boğaziçi'de de turistik hizmet başlamış. Ne güzel...

Yol boyunda bir ev. İçi veya hizmeti nasıldır bilinmez ama
acil durumlar için akılda bulunursa iyi olur

Boğaziçi'ne doğru yaklaşıyoruz.

Nilo ve annesi Effat.

Zeytin ağacının yaşı tahmin edilemeyecek kadar fazla.

Avlankaya Tepesi'nin eteklerinde
yol boyunca karşımıza çıkan mezar kalıntıları. 

Tek başına yıllara meydan okumuş bir lahit.

Dev ağaçlar ve doğa tüm ekibi büyülüyor.

Boğaziçi'de bir konaklama alternatifi daha.

Buradaki birçok ev oldukça eski ve ufak.

Solda Tan Büfe'ye ulaşıyoruz. Çayımız hazır.
Sağda da bizi Sidyma'ya çıkartacak yol tabelaları görülüyor.

Tan Büfe.
Altuğ buraya ulaşmadan çayı hazır ettirdi.

Sidyma'ya çıkmadan burada suları tazeleyip
 mümkünse biraz dinlenmek iyi olur.
Önümüzde 1-1.5 saatlik uzun sayılabilecek bir çıkış var.

Saat 14:00’de Boğaziçi’den yola çıkıyoruz. Bakkalda oturduğumuz süre boyunca az sonra çıkacağımız yüksek tepeye doğru bakıp durduk. Yaklaşık 1.5 saat sürecek olan çıkışımız başlıyor.

Boğaziçi’de bakkaldaki tertemiz sudan sularımızı tazelememize rağmen çıkışımızın hemen başında çeşme karşımıza çıkıyor. Çeşmede çok kısa inceleme molasının ardından çıkışımıza devam ediyoruz. İşaretler zaman zaman kayboluyor gibi olsa da patikalar oldukça belirgin ve arada zigzagları saymazsak Sidyma için kabaca dümdüz tırmanmak yeterli.


Tan Büfe'nin karşısından patikalara giriyoruz.
Sidyma karşıdaki tepelerin ardında.

Patikaya girer girmez karşımıza çıkan bir çeşme.

Çıkış başlıyor.

Yollardan sonra patikalara giriyoruz.
İşaretler zaman zaman kayboluyor gibi görünse de bulunabiliyor.

İlbahar'ın tüm renklerini burada da görebilmek mümkün.
Likya Yolu için en iyi tercih ilkbahar olmalı herhalde.
Havalar sıcak olmuyor, sular bol oluyor. Oluyor da oluyor.

Sidyma'nın ilk kalıntılarına ulaşıyoruz.

Patikalardan ilerlemeye devam ediyoruz.
İşaret sorunu yok zaten patikalar da oldukça belirgin.

Çevre insanı da "merhaba" demeyi seviyor.
Konuklarımızın çoğu Türkçe bildiğinden
çevre halk Türkçe cevap verilince şaşırıyor.

Saat 15:30 civarında Sidyma’ya ulaşıyoruz. Burada fotoğraf molamızın ardından Dodurga köyünün içerisine doğru yürüyoruz. Bu sabah 08:30’da başlayan yürüyüşümüz halen devam ediyor ve ekip neredeyse tam gün yürüyüş sonunda yorulmuş gözüküyor.

Bugünkü adı ile Dodurga Köyü’nde nereye baksanız bir kalıntı görebiliyorsunuz. Evlerin duvarlarında bile yer yer kalıntıları görebilmek mümkün. SİT alanı olması sebebiyle köyde inşaat izni verilmiyor. Zamanında ne yapıldıysa o var. Likya Yolu boyunca tarih ve köy hayatını iç içe görmek istediğiniz yerlerden biri Dodurga, diğer adı ile Sidyma.


Sidyma'nın kalıntıları. Köy içerisinde fazlası var.

Sidyma. Yeniden burada olmak çok güzel...

Yıllara meydan okumaya çalışan bir yazıt. Maalesef yerlerde.

Akşamüstü güneşi yavaş yavaş etkisini
göstermeye başlıyor.

Öndeki grup Sidyma Homes'a gitti.
Arkada kalanlar çevrede kalıntıların etrafında geziyor.

Düşünen adam mı? Yoksa burada tarih kendi haline bırakıldığı için
yok olduğuna üzülen adam mı? Karar sizin...

Düşünen adam ile Sidyma Hatırası.

Sidyma Hatırası.

Bu bölgede keçilerin yanında büyükbaş hayvan da bulunuyor.
Bu bölgede çok sık yürüyüşçülerin karşısına çıkmıyor.

Köye (Dodurga) doğru ilerlerken sağımızda solumuzda tahıl ambarı
olarak kullanılan kulübeler gözümüze çarpıyor.

Hem yürüyor hem de çevreyi inceliyoruz.
Su kuyusunun üzerindeki taşlar bile antik kalıntılar.

Dodurga meydanına doğru ilerliyoruz.

Sidyma ile ilgili köy meydanındaki yazı.

Köy içerisindeki kalıntılar.

Arı kovanından cam çerçevesi. Güzel bir çalışma.

Bu bir anıt mezar olsa gerek.
Daha önce gördüklerimize göre çok büyük.
Neredeyse 3 katı.

Köy içerisinde bulunan diğer kalıntılar.

Antik kalıntılar bazı yerde bahçe dekor olarak kullanılıyor.

Çevrede yaptığımız gezinti sonrasında saat 16:30’da son gecemizi geçireceğimiz Sidyma Homes’a ulaşıyoruz. Burası Sidyma’ya yerleşmiş Kanada’lı Brea ve Dodurgalı Fatma Hanım birlikte işletiyorlar. Oldukça otantik ve etkileyici bir şekilde dekore edilmiş pansiyonda konuklar için her türlü konforu düşünmeye çalışmışlar.

Sidyma Homes bu bölgenin en konforlu sayılabilecek işletmesi. Bunun haricinde de her keseye uygun, çadırlı/çadırsız yerel işletmeler mevcut. Sidyma Homes da bu konuda yardımcı olabilir. Fatma Hanım bile çevreyi ve insanı çok iyi tanıyor.

Yatak sayısı sınırlı olduğu için Altuğ hemen karşıdaki bir başka evde kalacak. Burası hakikaten yaşlı bir çiftin yaşadığı ev. Salonlarında bir yatağı da Altuğ için ayıracaklar ki Altuğ bu durumdan çok da memnun olacak zira inek sağma, yaprak sarma, halı dokuma ve tandırda yufka yapılması gibi tüm yöresel aktiviteleri bir arada görme fırsatı yakalayacak.

Dodurga Köyü su bakımından oldukça problemli. Köyde hali hazırda kapasiteli bir şehir suyu şebekesi olmadığından kış sonrası dolan kuyuları kullanan köylüler, burada rezervleri bittiğinde köy meydanındaki ortak kuyulardan su çekiyor. Onlar da Ağustos ayında bittiğinde traktörlerle su getirtiyorlar. Su kuyularının da hepsinin Likya ve Roma döneminden geldiğini söylemek lazım.

Herkes odalara yerleştikten sonra ve pansiyonun önündeki büyük masada toplanıyoruz. Bu arada servis şoförümüz İbrahim Bey de çantalarımızı biz geldiğimizde getirmiş, hatta Fethiye’den şarap takviyesi bile yapmıştı.

Alınca’da vadiden çıktıktan sonra güneşin etkisiyle herkes oldukça yorgun gözüküyor ancak konuklara Sidyma Homes o kadar otantik ve güzel geldi ki kimsenin keyfini bozacak bir durum yok.

Buranın ziyaretçileri genelde yabancı misafirler. Ancak buraları yürüyenler burayı gelip bir soluklanıp yollarına devam edebilirler. Gerek Brea gerekse Fatma Abla oldukça yardımsever ve güleryüzlüler.

Herkes banyosunu yaptıktan sonra akşamüstü keyfi için şaraplar açılıyor ve akşam yemeği için hazırlıklar başlıyor. Akşam yemeği için özellikle yabancı misafirler için çok etkileyici ve lezzetli. Fatma Abla bu işi iyi biliyor. İş bölümü tahmin edileceği üzere, yeme içme Fatma Abla’da , pazarlama ve iletişim Brea’da.

Sidyma Homes'a son adımlar

Matze ve Nilo da geliyor.

Ekibin Türk sorumluları. Gül gibi geçindik hepberaber.
Altuğ ve araç sorumlusu İbrahim Bey.

Bizi tüm konukseverliği ile karşılayan Sidyma Homes.
Fatma Hanım ve Brea'ya şimdiden teşekkür edelim.

Yürüyüş sonrası dinlenme zamanı.

Yorgunluk şarabı

Artık yürüyüş bittiğine göre daha rahat içilebilir.

Üç kardeşin yorgunluk keyfi.
Umarız ömür boyu sürekli böyle keyif, birliktelik ve sağlık ile yürürler.

Akşam yemeği başlıyor

Grubun dağ bayır gezen, nereden ne zaman çıkacağı belli olmayanı:
Amir

Dizlerindeki soruna bakmadan, grubu yavaşlatmadan yürüyüş
azimini ve uyumunu takdir ettiğimiz Effat.

Paragliding yaptı, yürüdü, kilim dokudu. Elinden her iş geldi: Flora

Yemek sonrası birbirimize videolar seyrettiriyoruz.
Son gecemiz ve keşke daha da devam etseydik diyoruz.

Altuğ'un gece konaklayacağı evin sakinleri.
Geceleri televizyon seyrediliyor. Çocuklarla konuşuluyor.
Erken yatılıp erken kalkılıyor.

Ateşte yaprak sarma pişiyor. Sağolsun Altuğ'a da ayırmış bir tabak.

Balkonda kurutulan biberler.

Altuğ'un odadan sabah manzarası


Köy sakinleri genelde yaşlı.
Gençler şehirlere (özellikle Fethiye) iş için göçüp gitmişler.
Türkiye'nin gerçeği.

Yaşlı teyzeyi takip eden köy ahalisi.

Dodurga'nın ilkbaharda akan çeşmelerinden biri.
Köyde çeşmelerin çoğu Temmuz'dan sonra kuruyor.

Sidyma Homes'ın odalarından biri.
Burayı gelip görmekte fayda var.

Sabah güneşi Sidyma Homes'un duvarlarına vurmaya başlıyor.

Dodurga (Sidyma) Köyü'nün her yeri tarih.
Ağıl olarak kullanılan bu yapı üzerinde bile eski yazılı taşlar
veya bloklar görebilmek mümkün.

Yol kenarında duran bir taş.
Köyün her yerinde rastlanabilecek sıradan bir detay.

Köyün yer yerinde tarih...

Sidyma Homes'dan dün köy girişindeki kalıntılara doğru bakıyoruz.

Evsahibinin elinden herşey geliyor. Kilim dokuyor.
İplikleri bile doğal boya.
Örneğin kırmızı için nar kullanıyor.
Kilim satın almak isteyen Altuğ'a mesaj atabilir.


Ekibimiz kilim dokumasını da öğrendi.
Aferin Flora

Isıran ile hamurlar kesiliyor.

Lavaş için hamur açılıyor. Bu iş için olmazsa olmazlar:
Pişen havuru çevirmek için, Döndereç (sol üstte)
Hamuru açmak için, Oklava
Hamuru kesmek için, Isıran (tepsinin üzerinde)

Haftalık pişen lavaşların hamurları açılıyor.

Bir yandan pişiyor bir yandan hamur açılıyor.
Teyzenin ellerine sağlık.



Biri yoğuruyor, diğeri döndereç ile kontrol ediyor.
Erkeğin işi çok zor

Herkes banyosunu yaptıktan sonra akşamüstü keyfi için şaraplar açılıyor ve akşam yemeği için hazırlıklar başlıyor. Akşam yemeği için özellikle yabancı misafirler için çok etkileyici ve lezzetli. Fatma Abla bu işi iyi biliyor. İş bölümü tahmin edileceği üzere, yeme içme Fatma Abla’da , pazarlama ve iletişim Brea’da.

Akşam yemeğinde başta Altuğ tüm misafirlere teşekkür ederken aynı teşekkür ekipten geliyor. Bu 1 haftaya yaklaşan yürüyüş boyunca kimse birbirini kırmadı, üzmedi, daha da önemlisi sakatlanma ve sağlık problemi olmadan yürüyüşümüzü tamamladık. Keşke hepimiz böyle birbirimize karşı her zaman hoşgörülü ve saygılı olabilsek. Farklı uluslardan olunca etkileşimler de çok farklı ve özel oluyor. Birbirimizden çok şeyler öğrendiğimiz aşikar.

Ertesi sabah aracımız tüm ekibi Alanya’ya geri götürecek. Sadece Altuğ, Nilo ve Matze Fethiye’ye geri giderek bir gece daha Fethiye’de kaldıktan sonra evlerine geri dönecekler. Alanya ekibi 3 gün sonra geri dönüyor olacak Antalya’dan.


Kahvaltı zamanı.

Brea'nın yüzünde misafirleri memnun
edebilmiş olmanın mutluluğu görülüyor.

Sşidyma Homes'da misafirler uğrulama zamanı.

Sidyma Homes Hatırası. Çok iyi ağırlandık teşekkür ederiz.
Altuğ - Fatma Abla - Brea

Ayrılık zaman.
Ekibin bir kısmı Alanya tarafına, diğer bir kısmı da Fethiye'ye tam
burada ayrılıyor. Baba kızı ile vedalaşıyor.

Bu güzel insanları tanımış olmanın apayrı bir deneyim kazandırdığı aşikar. Keşke birgün tekrar gelebilseler. Gelmeseler bile Altuğ’a getirdikleri evladiyelik sırt çantası onları bir ömür hatırlamaya yetip artacak bile...

Bu arada Sidyma Homes ile ilgili olarak ayrıca bir paylaşım yapmıştık. Buradan da detaylı anlatımı okuyabilirsiniz:

Alınca’dan başlayan ve Sidyma’da sona eren 16 km.lik, neredeyse tam günü bulan yürüyüşümüz sonrasında izlerimiz de böyle oluyor:
http://www.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=9652341



Bu da ayrılık hatırası.
Bu güzel insanları tanımış olmak, farklı kültürlerden insanlar
ile yürümek, konuşmak muazzam bir mutluluk verdi.
Kendilerini yeniden buralarda görmeyi isteriz. Yürüyecek yol çok...


Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال