Likya Yolu Haritaları, günceler, rota bilgileri, Likya Yolu GPS bilgileri, diğer tüm yazılara sayfanın üzerindeki MENÜ sekmesinden kolayca ulaşabilirsiniz

2011 - 2.GÜN (Kabak Koyu - Alınca - Boğaziçi - Sidyma) & (Ge Köy) - 28.Mayıs.2011.Cumartesi

AT THE BEGINNING: For any detail, you can get in contact directly with us for communication in English. Please do not hesitate to ask for help. (altugsenel@gmail.com).
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2.GÜN PARKUR DETAYLARI:

Başlangıç: 08:30


Bitiş: 19:30 (verilen tüm molalar dahildir)

Toplam mesafe: 19 km.

Su: Köylerden geçtikçe sularınızı tazelemeniz gerekiyor. Genelde köylerde su kaynakları var. Yerleşimler arasında belirgin su kaynağına rastlamayacaksınız. Eğer ana yoldan değil de %100 Likya yolunu takip edecekseniz Alınca'da su takviyesi yapmanız iyi olur. Boğaziçi Köyü'ne varmak zaman alacak.

Yemek: Alınca'ya vardığınızda ikinci ev veya Bayram'ın yerini sorduğunuzda size yardımcı olacaklardır. Zaten evin ve bungalowların yanından geçiyorsunuz. Fark edilememesi imkansız. Bayram 2016 yılından itibaren işletmesini bungalowlar dahil Özkan Bey'e devretti. Şimdilik ismi kaldı baki ama zaman içerisinde ismi de Catchy Camping olarak değişti. Hizmet kaldığı yerden devam ediyor (+90-545-881 50 54, +90-535-746 72 87, www.catchycamping.com). Hemen aşağıda kardeşi Ömer'in de işletmesi var. Orada da yemek ve oda/çadır konaklama mevcut (+90-554-833 60 05 - +90-535-939 10 06). Son zamanlarda Alınca'da alternatifler çoğaldı. Boğaziçi köyüne asfalttan yürürken çevrede ev çok. Boğaziçi köyünde su ve bakkal var. Zaten Boğaziçi'den sonra Sidyma'ya çok yol kalmıyor ancak son market patikaya girmeden önce asfaltın kenarında. Kamp yapacaksanız marketten ihtiyaçlarınızı karşılamak iyi olur (Tan Büfe, Doğan, 0-536-929 84 28). Sidyma (Dodurga köyü)'da son dönemlerde pansiyon türü işletme veya evini konaklamaya açan çok sayıda yerel insanlar ortaya çıktı. Bunlardan en önemlisi Kanadalı ve Dodurgalı iki bayan işletmeci (Brea ve Fatma) tarafından işletilen Sidyma Homes. Burada yerel evleri pansiyona çevirmişler ve konaklamasanız bile Fatma Hanım'ın yemeklerinden yemeniz mümkün (+90-536-474 07 73,+90-536-725 17 95). Gitmeden önce telefon da edebilirsiniz. Ayrıca Fatma Hanım'ın akrabası muhtar Rasıh Mete'yi (536-814 48 82) de bulabilirsiniz. Kendisi bu civarlarda olası bir kaybolma ve konaklayacak yer bulma konusunda seve seve yardımcı olacaklardır.

Konaklama: Alınca'da Catchy Camping'de bungalow tarzı evler bulunuyor (+90-545-881 50 54, +90-535-746 72 87,). Catchy Camping'den biraz daha aşağıda kalan kardeşi Ömer'in işlettiği bir pansiyon var. Yemek ve konaklaması mevcut (+90-535-939 10 06, +90-554-833 60 05). Alınca'da Yediburunlar manzarası seyretmeden yola devam etmeyin. Yolun tüm bölümlerinde istediğiniz köyde çadır kurulabilir. Ömer'in işletmesinin yanında da çadır alanları mevcut. Sidyma yönüne doğru ilerlerken geçtiğiniz Boğaziçi köyünde yol üzerinde gördüğümüz ve belki acil durumlar için ihtiyaç olabileceğini düşünerek bir konaklama telefonunu yazalım (+90-252-679 10 38). Biz kendisiyle görüşüp konuşmadık ama bu bölgenin insanı tahmin edeceğinizden daha yardımsever. Belki ihtiyaç olabilir.
Sidyma'da son yıllarda çevre halkın işlettiği yerel işletmeler var. Bunlardan en fazla emeği olan brea ve Fatma tarafından işletilen Sidyma Homes (+90-536-474 07 73,+90-536-725 17 95). Konaklamasanız bile yemek yemek ve birşeyler içmek için durabilirsiniz. Sidyma'da çadır imkanı çok fazla ancak konaklamayı düşünüyorsanız her bütçeye uygun konaklama mevcut. Sidma Homes'da kalmasanız bile Fatma ve Brea sizi yönlendirecektir. Sidyma Homes haricinde herkes kendi evinde 1-2 oda açıyor size. İsim vermek gerekirse; (Aynur, +90-531-211 82 34), (Sıdıka & Cemil, +90-538-527 49 15) veya (Rasıh Mete, +90-536-814 48 82). Dodurga/Sidyma'da bir gece konakladığınız takdirde buradaki tarihi ve doğaya hayran kalacaksınız.

Parkur Zorluğu: Parkur ortalaması çok zor değil ancak bu parkurda yolun eskisi gibi kullanılmayan, tehlikeli bölümlerinden biri var. Dikkat edilmeli. Kabak Koyu-Alınca parkuru vadi ve orman içerisinden giden, dikçe tırmanışların olduğu, manzaralı çok güzel bir parkur. Alınca çıkışında deniz tarafındaki kayalıklara doğru tehlikeli bir iniş yapıyorsunuz. Çok fazla heyelan olmuş. İşaretler seyrekleşmiş. Alıncadan sonraki vadiyi geçerken dikkatli olmanızı tavsiye ediyoruz. Tarihi sarnıçtan sonra asfalt yol var. Boğaziçi-Sidyma arası Alınca çıkışı kadar uzun olmasa da 1-2 km. tırmanışın olduğu dik bir patika.

Gey Yönüne gidecekler için yeme/içme ve konaklama bilgisi

Tarihi Osmanlı Sarnıcından sonra Likya Yolu Bel Köyünde birleşmek üzere ikiye ayrılıyor. Bu güncede biraz daha zor ve uzun olan Boğaziçi/Sidyma parkurunu işledik. Sahil tarafından yürünen Gey parkuru biraz daha kolaydır ancak kolay derken doğada kolayın olmayacağını unutmamakta fayda var.


Gey yönünü tercih etmeyi düşünenler için market, çadır konaklama ve pansiyon imkanlarının mevcut olduğunu belirtelim.

Tahir Kılıç ve eşi Hatice Hanım tarafından işletilen Ge Market, çadır konaklama ve market imkanı var (0-539-859 09 59 / 0-507-079 12 82), diğeri de Celal Göktaş tarafından işletilen Likya Market (0-534-470 89 86). Muhtarın Yeri (0-506-798 16 37) olarak da bilinen işletmede konaklama ve yemek imkanı da var. Buralarda anlaşılacağı üzere çadır kamp ve market sorunu yok. Konaklamalı gidecekler için de (eğer kalabalık bir grup değilseniz) çözümlerin olacağını belirtmek lazım. Likya Yolu üzerinde çözüm hep var.

Parkur Yükselti Grafiği: Büyütmek için resimin üzerine tıklayınız.





HAZIRLADIĞIMIZ BLOGDAN HER TÜRLÜ FOTOĞRAF VE PARKURU ÜCRETSİZ İNDİREBİLİRSİNİZ. YANLIZCA FOTOĞRAF VE PARKURLARI MÜMKÜNSE İZİN ALIP VE KAYNAK GÖSTEREREK VERİRSENİZ ÇOK MEMNUN OLURUZ. BU İSTEĞİMİZ TAMAMEN EMEĞİMİZE SAYGI, PAYLAŞIMIMIZ HERKESİN BUYÜRÜYÜŞÜ YAPABİLMESİ AMAÇLIDIR. HER TÜRLÜ SORUNUZU DA YANITLAMAKTAN ÇOK MEMNUN OLURUZ. TEŞEKKÜRLER.  (altugsenel@gmail.com)

YOU'RE ALL WELCOME TO DOWNLOAD GPS ROUTES AND PICTURES FOR FREE. WE REALLY APPRECIATE IF YOU CAN GET A KIND PERMISSION AND PROVIDE THE SOURCE OF THE GPS ROUTE AND PICTURES BEFORE UPLOADING THEM TO YOUR SITE OR USING THEM ANYWHERE ELSE. THANKS IN ADVANCE.  (altugsenel@gmail.com)

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sabah yağmurla uyandık. Her ne kadar yaz yağmuru desek de bu habercinin bizi önümüzdeki 3 gün boyunca iliklerimize kadar ıslatacağından habersiz bir halde toparlanıyoruz. 

Saçak altında kahvaltımızı ettikten sonra ihtiyaçlarımızı karşılayıp, çantalarımızı düzenleyip yola koyuluyoruz. Yürüyüş boyunca yola çıkışımız hep 08:30 civarlarında olacak.

Sabah yola çıkış

Kabak Koyundan çıkıyoruz

Köyün girişindeki pınarda sularımızı doldurduktan sonra Likya yolunun belki de en güzel rotalarından birini yürümeye başlıyoruz. Aslında rotanın güzelliği kendini su istasyonunu geçip vadiye girmeye başladıktan sonera belli etmeye başlıyor. Kabak–Alınca arasi kelimelerin yetersiz kalacaği bir güzellik. Doğa, insan eliyle yapilmiş antik yol, eşsiz dağ ve deniz manzaralari.

Tırmanış başladı ancak yol çok güzel
Kabak aşağıda kaldı. Birazdan arkasındaki vadiye girip koyun diğer cephesine geçeceğiz


Yolda Kabak tarafına giden genç bir turist çifte rastlıyoruz, bize yolu soruyorlar. Kısa süren konuşmadan sonar yolumuza devam ediyoruz. Kabak’tan Alınca’ya ulaşmak için 2 rota var. Birincisi Kabak Koyu’da deniz seviyesine kadar indikten sonra vadi tabanında yukselen dikçe bir rota, diğeri ise bizim takip ettiğimiz, irtifa kaybetmeden Kabak Koyunun tepelerinden vadi içerilerine kadar girilen rota. Her ikisi de zaten parkurun 3. veya 4. kilometresinde kesişiyorlar. Eğer Kabak Koyunda yüzmek istiyorsanız birinci parkuru seçmeniz mantıklı ancak bir önceki akşam tükenmiş halde Kabak Koyuna varıp aşağıya inmeyip yukarılardak Kabak Koyu manzaralı kamp attığınız takdirde vadi sırtlarından yürüdüğünüz ikinci parkuru seçmeniz daha doğru. Bir gün önce denize girip girmemek konusunda çok kararsız kalmıştık ancak zaman kaybetmek istemediğimizden deniz kenarına kadar inmek istemedik. Büyükşehirlerin zamana karşı yarışma olgusu maalesef burada da var. Keşke her zamana karşı yarış böyle olsa…


Çıkış başladı

Yıllar sonra doğanın verdiği huzurun varlığını yeniden hissettik.

Vadinin dibine varmak üzereyiz.

Vadi dibini bulduk ve yeniden yükselmeye başlıyoruz

Kabak sahil yolu ile yürüdüğümüz yolun birleştiği nokta

Manzaranın harika olduğu bir seyir terasında bulutlarla aynı yükseklikte bol bol fotograf çekiyoruz. Sevdiklerimizi aramaya çalışıyoruz ancak burada Turkcell çekmiyor. Çocukluk arkadaşı olduğumuz için bu güzel manzarada kendimizi melankolik hissedip gençlik yıllarını konuşup, geçmişi didikliyoruz. Bu duyguyu yolun birçok yerinde yaşayacağız ya neyse… Genelde sonuç Kerpe’de geçirdiğimiz çok uzun yaz tatilleri, anafikir ise keşke her sene 1-2 haftalığına buralara gelmiş olsaydık oluyor.


İşaretler nerede acaba? Yine kaybettik..

Kafaya dikkat!!!

Sıra Altuğ'da

Çıkışa devam. Yamacın arkasına ne zaman geçeceğimizi düşünerek sabırsızlıkla çıkıyoruz

Kabak Koyu aşağıda ufacık kaldı

Ahh gençlik ahh... Bizi tanıyanlar anladı.

Mehmet ve Kabak Koyu manzarası


Altuğ ve Kabak Koyu manzarası

Kabak Koyunun üzerindeki sırtların arkasına geçtikten yaklaşık 1-2 km. sonra Alınca’ya varıyoruz. Köye varışımız yağmurla oluyor ki bu yağmurun bizi ilerleyen gün ve saatlerde iliklerimize kadar ıslatacağından habersiziz. Köyün hemen girişindeki evden çay ve gözleme diye çağrılsak da nazikçe kabul etmiyoruz. Bir hedefi daha tamamlamış olmanın mutluluğu içerisinde fotoğrafımızı da çektirmeden yolumuza devam etmiyoruz tabii ki.



Ahh Mehmet Ahh!! Sürekli giyip çıkarttın bu yağmurluğu. Hiç üşenmedin.

İşte çıkartıyor yine

Dağın öteki yamacındayız. Alınca'ya 500 metre kaldı

İşaretler yok ama emin ellerdeyiz. Yolu bir bilene soruyoruz.

Yolun geneli böyle bir parkurdu

Alınca öncesi son düzlük

Alınca Hatırası

 Köye girişten 300 metre sonra solda zamanında Kate Clow’un inşaa edilmesinde çok katkısının olduğunu birazdan öğreneceğimiz bungalowları görüyoruz. Yağmur da etkisini giderek artttırmış ve karnımız da acıkmış durumda. Ahşap bungalowların sahibinin evinin balkonuna kendimizi atıyoruz. Balkonda oturan 3 kişiden biri olan Beşiktaş’lı İbrahim Toraman’a benzeyen Bayram oldukça yardımsever. Bize çay ikram ediyorlar ve bölge hakkında sorularımızı cevaplandırıyorlar. Anlattığına göre Kate Clow Likya Yolu’nun hazırlanması sırasında aylarca kalmış ve Alınca’yı parkurdaki konaklama yerlerinden biri olarak göstermiş. Bayram’ın söylediğine göre bazı günler 40-50 kişilik turist grubu kalıyormuş ve geceleri evin önündeki meydanda ateşler yakılıyormuş. Bungalowların geceliği 50 TL civarında.


Alınca manzarası

Alınca'dan Yediburun manzarası


Yağmur etkisini azalttıktan sonra daha fazla zaman kaybetmemek için yola çıkmaya karar veriyoruz. Bu arada Bayram Alınca’dan soran rotadaki bazı heyelan noktalarını elden geçirdiklerini söylüyor ve bize yolu tarif edip uğurluyor. Bu arada sularımızı balkondaki çeşmeden dolduruyoruz.


Bayram bize yolu anlatıp karşıdaki patikaları gösterdikçe daha çok yolumuz olduğunu anlıyoruz. Ancak hedefimizden çıkmak gibi bir niyetimiz yok. Hatta daha yolun başında birbirimize söz verdiğimiz gibi yolu kısaltıcı herhangi bir kestirmeye girmeyeceğiz. Alınca sonrasında Likya Yolu parkurundan çıkmayacaklar için önemli bir tavsiyemiz olacak. Ya asfalttan yolu oldukça kısaltacaksınız (birçok tur bunu yapıyor) ya da heyelanı çok bol tehlikeli vadi içerisinden zaman zaman sıkıntılı bir yürüyüş yapacaksınız. Tabii turlar bu riski göze almak istemedikleri için genelde Boğaziçi-Gey ayrımına kadar asfalttan yürütüyor herkesi. Ancak biz işaretleri takip edip vadiden yürümekte kararlıyız ve çıkmadan Bayram’ın “parkurun tehlikeli olduğu” şeklindeki uyarısı kulağımıza küpe oluyor ve Alınca’dan ayrılıyoruz.




Eğer asfalt yürümeyip parkuru devam edecekseniz burada köyün içerisinden parkura bağlanan yolun tarifini almanızı öneriyoruz. Tarlaların yanından devam eden traktör yoluna bağlanana kadar işaretleri kaçırmanız canınızı sıkabilir. Köyden ayrıldıktan tam 10 dakika sonra kendimizi kırmızı beyaz işaretlerin hemen hemen tamamen yok olduğu, keçilerin ortalığı tamamen dağıttığı taşlık sevimsiz bir inişte buluyoruz. Bu bölgenin adı Gartarası. Burada işaretleri görebilmek için devam etmiyor, her işareti bir istasyon gibi kullanıp bir sonraki işareti görmeden yola devam etmiyoruz. Bulunduğumuz yerin hemen aşağısı dik bir uçurum ve yol size sürekli indirip tedirgin ediyor. Bazen işaretler tamamen kaybolmuş olabiliyor. Böyle bir durumda bulunduğumuz yerden uzaklaşmadan, sesimizi duyurabileceğimiz şekilde dağılıp işaret arıyoruz. İşareti bulan birbirini çağırıyor. Aslında yol boyunca işaret kaybetmememiz gereken yerlerde bunu yaptık. Çok aşağıda tek bir işaret gördüğümüz durumlarda o noktaya ulaşabilmek için sırtımızda yüklerle oynayan taşların üzerinden büyük sıkıntılarla ilerlemeye çalışıyoruz. Bu sıkıntılarla uğraşırken yağmur yeniden bastırıyor ve 3-4 dakikaya yerini kocaman dolu tanelerine bırakıyor. Zaten kaygan olan taşlar bizi iyice tedirgin edip sinirlerimizi biraz geriyor.


Artık geriye dönüşümüz de çok zor. Oldukça alçalmış durumdayız ve seyrek de olsa işaretleri görebiliyoruz. Altuğ’daki GPS de zaman zaman yürüdüğümüz yolu teyit etmemizde işimize yarıyor. Bu eziyetlerin ardından yüksekten korkan arkadaşların temkinli olmasının gerektiği bir rotaya giriyoruz. Kaya balkonları uçurumun kenarlarında harika fotograf fırsatları yaratıyor. Gene de bu yol bizi biraz geriyor, ayağınızın kayması, sendeleme gibi bir durumda yüksekliğin çok fazla olması ve etrafta tutunacak sağlam kaya ya da dal olmaması bu yolu biraz tatsız hale sokuyor.



Bu kadar kenara fotoğraf çekmek için gelmedik. Yol burası

Hatıramızı almadan olmaz.

Bu kadar sıkıntılı inişten sonra Adrenalinleri normale indirmeye çalışıyoruz.


Nihayet vadinin içerisine doğru giriyoruz ve kayalıklı bölgeler yerini çam ağaçlarının arasından vadi tabanına doğru alçalarak devam eden daha kolay bir parkura bırakıyor. Vadinin en dibine varıyoruz ve vadinin diğer yamacına geçiyoruz. Bu arda vadinin dibinden geçerken sürekli taşların inip heyelanın hiç bitmediği bir bölgeden hızlı adımlarla geçiyoruz. İşaret yok ancak yolun yönü belli. Muhtemelen böyle giderse birkaç sene sonra bu parkur yürünemez hale gelecek. Heyelan bölgesini arkamızda bırakıp tekrar tırmanmaya başladıktan sonra 10 dakikalık huzurlu bir mola veriyoruz. Zira aklımız hala yürüdüğümüz yolda.


Vadi dibine az kaldı. İnişin tehlikesi azaldı ancak dikkat etmemiz gerekiyor.

Vadinin dibine vardık ve çıkış başlıyor yeniden

Çıkış cephesi inişe göre daha kolay.


Çıkışa devam ediyoruz

Kısa ve çanta çıkarılmadan verdiğimiz molalardan biri

Şu karşıdaki seyrek olan ağaçların arasından indik. Herkes için olmasa da sıkıntılı bir parkur.

Manzaramıza 1-2 saat önce yürüdüğümüz vadi sırtını alarak, tehlikenin olmadığı, çam ve sandal ağaçları arasındaki toprak patikadan rahat bir çıkış yapıyoruz. İlk gün yorgunluğunu attık ve çantalarımızla dost olup çok daha rahat yürümeye başladık. Dost olduğumuz söylenemez ama vücutlarımız çantaların da bizimle geleceğinin gerçeğine MECBUREN alıştılar. Vadi parkurunun tam bittiği yerde gökyüzüne doğru uzanan 45 derece eğimi dev bir kaya keyfimizin tam anlamıyla yerine geldiği yer oluyor. Karşımızda Alınca manzarası, üzerinde uzandık, fotoğraf çektik, şaklabanlıklar yaptık.


Tüm sıkıntıların sonunda bu manzara pek güzel geldi
Dinleniyoruz.

Uçlarda yaşayan bir Sandal Ağacı

Şaklabanlıklar başladı

Toparlanma zamanı
Mola bitti. Yola devam.


15-20 dakikalık bir molanın ardından tekrar yola koyulunca tarlalar arasından devam eden traktör yoluna çıkıyoruz. Bu kadar sıkıntıdan sonra hava da açıyor ve yol cennet gibi geliyor. 2-3 kilometre sonra kitaplarda da yazan Bizans zamanından kaldığı söylenen eski sarnıca getiriyor. Sarnıcın suyu içilmiyor. Bu sarnıcın olduğu yer Boğaziçi/Gey parkurunun ayrıldığı nokta.  Buraya gelince rotanızı belirlemeniz gerekiyor. Zira bu iki farklı parkur Bel köyünde birleşecekler. Biz Sidyma’yı görmek istediğimiz için Boğaziçi üzerinden parkura devam etmeye daha yolun başında karar vermiştik zaten. İki yolun da zorluk derecesi aynı sayılır. Daha sahile yakın yürüyüp Sidyma’yı görmeye gerek duymazsanız Gey parkurunu yürüyebilirsiniz.



Sarnıça doğru ilerliyoruz


Her tepenin ardında masmavi koylar.


Bir hatıra da burada


Arkada 1137 metrelik Avlankaya Tepesi tarlalar arasından yürüyüşe devam


Birkaç saat önceki stres ve havadan eser yok


Sarnıç’ta sadece yemek molası vermekle kalmayıp ayakkabıları da çıkartıyoruz. Daha bu başlangıç olsa da ayaklarımız yağmurun altında çok çile çekti zavallılar. Mehmet ayakkabısının içerisine yol boyunca giren su, taş ve dikenlerden dolayı isyanda ve tozluk tarzı bir aksesuarın eksikliğini hissediyor. Hatta Akbel’de koli bandından tozluk yapacak kadar ileriye gidiyor... Eğer yağmurlu havalarda yürüyecekseniz ve giymek ve taşımak sıkıntı olmayacaksa taş/toprak sebebiyle tozluk almanız faydalı olabilir. Boğaziçi’ne yürüyeceğimiz asfalt yol da dahil olmak üzere Alınca’dan beri aynı su ile idare etmek durumundayız. Asfalt yol üzerinde ara sıra evler var ama suyumuzu idareli kullandık.


Sarnıç. yeme, içme, ayak dinlendirme ve telefon molası


Yola çıkma zamanı.
Sarnıcın arkasında az sonra yanından geçeceğimiz Avlankaya Tepesi.


Sarnıç’tan ayrıldıktan 200 metre sonra Boğaziçi/Gey tabelasının önüne geliyoruz ve Boğaziçi tarafına devam ediyoruz. Yolun herhangi bir yerinde Likya yolu tabelalarını görmek insanı yürümeye teşvik ediyor. Bu tabelalar genelde yol ayrımlarına, yerleşimlerin giriş ve çıkışlarına konmuş.


Sarnıçın hemen ilerisindeki Gey-Boğaziçi ayrımı. Biz Boğaziçi yönüne devam ediyoruz.


Tarlaların arasından gitmeye devam eden yol izole ve sessiz bir şekilde bizi asfalta kadar götürdü. Bu kadar engebeli yoldan sonra asfalta çıkınca tempolu yürümeye karar verip uçarsasına Boğaziçi’ne kadar yürüdük. Boğaziçi’nden Sidyma antik şehrinin yoluna girmeden hemen önce bakkal var ve önünde de harika bir su var. Buradaki hortumdan sularınızı doldurabilirsiniz. Bakkalın dediğine gore bir yerlerden ölçüme gelmişler ve iki numara su olduğu ortaya çıkmış. Çok şifalıymış. Bizim gibi yürüyecekseniz her su şifalı geliyor orası ayrı :).


Asfalt yolda bile işaretler var.


Boğaziçi'ne 2 km. kaldı. Sağ tarafımızda bölgenin en yüksek noktası Avlankaya Tepesi var.


Yol kenarlarında bu lahitlerden çok görüyorsunuz.


Boğaziçi'ne varıyoruz


Boğaziçi köyünden bakkalın hemen karşısındaki patika yola girip asfalt ile vedalaşıyoruz. Günün bitimine 3 km. kaldı ve Sidyma’ya doğru tırmanacağız. Aslında bacaklar asfalta alışmış, yola asfalttan devam etmek isteseler de bakkalın Likya Yolu parkurunu gösteren ısrarlı el/kol işaretleri bizi yeniden patikalara sokuyor :).


Yeniden tırmanışlar başlıyor ve zaman zaman işaretler kayboluyor. Zaten hayvanların otlatıldığı yerlerde işaretler çok daha çabuk kayboluyor. Çevrede hayvan otlatan çobanların, GPS ve seyrek de olsa önümüze çıkan işaretlerin yardımı ile rahat bir patikadan çıkışımızı yapıyoruz. Ancak yorgunluk iyice artmış durumda ve bir an önce Sidyma’ya varıp günü bitirmemiz gerekiyor.



Yol boyunca bitmeyen tırmanışlar için hazırlık


3 km.lik tırmanış. Yorgunluk arttı. Dialogların azalmasından belli oluyor.


İlk kalıntılarla karşılaşıyoruz


Boğaziçi aşağıda kaldı


Yıkıntılar ve eski yollar arasından devam ediyoruz yürümeye


Sonunda Sidyma’nın ilk kalıntıları ile karşılaşıyoruz. Kalıntılar arasında otlayan keçilerin ve ineklerin bakışları arasında antik şehrin taş yolları arasından Dodurga köyünün mezarlığına varıyoruz. Mezarlığın hemen yanında işaretler daha sık ve belirginleşiyor. Belli ki düzenli olarak köyden birileri kontrollerini yapıyor. Tam bu sırada İmam Özcan ile karşılaşıyoruz. İşaretleri sürekli kontrol eden de kendisiymiş. Bacaklarımız artık alarm verirken İmam Özcan bize gelen turistlerin kamp için tercih ettikleri alanları göstermek için hızlı adımlarla yürüyor. Çok az yolumuz kaldığı için mecburen ayak uyduruyoruz temposuna. Sonunda sidyma’ya varıyoruz. İmam Özcan bize çadır kurabileceğimiz yerleri gösterirken, 400-500 metre ileride görünen Dodurga köyünde evini tarif ediyor. Burada da karşımıza çok misafirperver biri daha çıkıyor. Buralara geldiğinizde İmam Özcan’ı görüp çevre hakkında bilgi alabilirsiniz.


İmam Özcan'ın izinde...
Sidyma


Sidyma


Sidyma
Sidyma


Ertesi sabah çekilen Sidyma fotoğrafı


Ertesi sabah çekilen Sidyma fotoğrafı

Ertesi sabah çekilen Sidyma fotoğrafı
 
Ertesi sabah çekilen Sidyma fotoğrafı


Antik kentte çadırımızı kurmaya başlarken Dodurga köylüleri de keçilerini tepelerden çağırıyorlar. Akşam olduğunu anlayan keçiler tepelerden koşturarak iniyor. Çadır kurulup iyice yerleştikten sonra çevrede Altuğ fotoğraf çekmeye, Mehmet çadırda temizlenmeye koyuluyor. Akşam yemeğimizi yedikten sonra çadırda uzanıp bu antik şehirlerde yaşayan tüm insanları, hayatlarını, koşuşturmacalarını, hayat mücadelelerini, savaşlarını ve aşklarını (hatta diş ağrılarını bile!!) bu toprakların üzerinde hayal etmeye çalışırken tepenin ardından güneş batıyor. Güneş battıktan sonra sağolsun İmam Özcan yanımıza bir daha uğruyor ve bir isteğimizin olup olmadığını soruyor. Teşekkür edip uykuya dalmaya karar veriyoruz.



Çadırımızı kurduk yeniden. Uykuya hazırlanıyoruz.




Mehmet akşam ayaklarının ağrısından gece 2’ye kadar uyuyamazken Altuğ’un horuldamaları antik şehire huzur ortamı getiriyor. Bu arada uyumadan önce en son Kaçkar kampımızda yaşadığımız çadırda yağmuru dinlemenin keyfini burada da yaşamak nasip oluyor. Çadırda ellerimizi başımızın ardında çaprazlayıp, sıcacık uyku tulumunun içinde yağmuru dinlemek sanırım dünyanın en huzurlu anlarından biri. Kamp alanında tek çadırız, gecenin karanlığında çadırın tavanın seyreden Mehmet ve yanında huşu içerisinde horuldayan kadim dostu Altuğ…






SİDYMA ANTİK KENTİ
Sidyma,Fethiye-Kaş karayolu üzerindeki Eşen sapağına 17 km. uzaklıktaki Dodurga köyü yakınındadır. Sidyma sözcüğünün anlamı anlaşılamamıştır. Ayrıca kentin kuruluşu ile ilgili bilgiler de kesinleşememiştir.
Yörede yeterince yüzey araştırması ve Arkeolojik kazının yapılmayışı da bazı noktaları karanlıkta bırakmıştır. Günümüze ulaşan kalıntılar Roma dönemine aittir. Ancak buradaki yazıtlar ve ele geçen sikkeler kentin tarihini M.Ö. I.yüzyıldan daha eskiye indirmektedir.M.Ö.168/67 deki büyük Lykia birliğindeki 23 kentin içinde ismi geçmektedir. Daha sonra kurulmuş olan 36 kentin dahil olduğu Koinon’a da katılmıştır. Sidyma Roma çağında büyük bir gelişim göstermiş ve bu durum Bizans döneminde de sürmüştür.

Sidyma akropolü Eşen Köyü’nün kuzeyinde olup iki bölümlü bir tepededir. Tepenin güney-doğusunda 365 m. uzunluğunda ve yerin konumuna göre 3 m.ye yükselen duvarlarla akropol çevrilmiştir. Doğuda polygonal biçimde bir kapı ile gözetleme kulesi dikkati çekmektedir. Bunun biraz ilerisinde de geç dönemde yapılmış bir tiyatro bulunmaktadır. Büyük bir bölümü toprak altında olan tiyatronun oturma sıralarından altısı görülmektedir. Akropolün kuzey eteğindeki kalıntıların ne olduğu anlaşılamamakla beraber büyük olasılıkla Lykia tipi mezar anıtlarıdır.

Sidyma’nın nekropol alanı hem çok geniş ,hem de çok dağınıktır. Buradaki mezar anıtları M.S.I-III.yüzyıllara tarihlendirilmiştir. Ayrıca iki tepe arasındaki çok sayıda mezarlar Ksanthos ile Pınara’dakilerle yakın benzerlikleri vardır. Bunların yanı-sıra Pınara’da benzerleri görülen, güvercin yuvası şeklindeki kaya mezarlarının yanı sıra ev veya lahit şekillerindeki mezarlar da kentin sembolü konumundadır.
Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال